Ankaralı bir kızın hikayesiydi bu.. Yalnız, yapayalnız bir
kızın..
Cesur olmak en çok ona yakışırdı.. Hele ki yağmurlu günlerde
dimdik yürürdü. Ne çok şey yaşamıştı oysa karşıma geçtiğinde sorun yokmuş gibi
oturur konuşurdu. Kendinden bahsetmez, yaşadıklarından bahsetmez, sevgiden,
sevilmekten hiç bahsetmezdi. Rol yapmayı en iyi o bilirdi ya.. O yemyeşil
gözleriyle bana baktığında ozaman anlardım işte acı çektiğini..
“Ağlamak için gözden yaş mı akmalı?
Dudaklar gülerken, insan ağlayamaz mı? “ demiş Victor Hugo.. Bu dizeler sanki onun için yazılmıştı..
Babası evinden atmış, annesi onu önemsememişti.. Yanlış
kişilerin sahte sevgilerine kapıldı çoğu zaman. Doğru olanları o sevmedi
zaten. Çünkü biliyordu bu hayatta doğru olanlar hep kaybediyordu. Daha 12 yaşındaydı bunları yaşadığında..
Mathilda gibi hayatla daha çocukken baş başa kalmıştı.
Zaman her şeyin ilacıdır derler.. Oysa onun için zaman sadece
bu eziyetli hayattaki işkence süreciydi.. İntihar etme çabalarının sayısı
hatırlayamayacağı kadar çoktu.
Okadar çok belaya bulaştı ki yüzünü, saçlarını,
çevresindekileri, adını değiştirmek zorunda kaldı.. O artık Nisan
yağmurlarından kalma küçük oyun arkadaşım değildi.. O büyümüştü, ben onu
izlemiştim.. Kendinizi bildiniz bileli hep yanınızda olan bir dostunuza
yardım edememek nedir bilir misiniz? Elimi uzatmak istedim kaçtı, benimle
yıllarca görüşmedi, izini kaybettirdi.. Tekrar karşıma çıktı hiçbir şey
yokmuş gibi.. Şimdi ne yapacağım bilemiyorum..
Elimi uzatsam yine kaçar mısın Nisan yağmurum?
|